1) KARAGÖZ ve HACİVAT’IN ÖNEMİ
Karagöz ve Hacivat taklide ve karşılıklı konuşmaya
dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge
oyunudur. Karagöz oynatıcısına kurgusal, hayalbaz denir. Yardımcıları çırak,
yardak, dayrezen, sandıkkardır. Oyunda konuşmaların değişmesi baş
hareketleriyle yapılır.[1]
Bu iki karakterin gerçekten yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa
nerede nasıl yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir. Anlatılanlar rivayete
dayanır, zira gerçekten yaşamış olsalar bile büyük ihtimalle bahsedilen dönemde
tarih kitaplarına girecek kadar önemli bulunmamışlardır. Halkbilimciler
Karagöz'ün bazı oyunlarda Çingene olduğunu kendi ağzıyla itiraf
etmesi, Bulgar gaydası çalması ve Evliya Çelebi'nin tanıklığına
dayanarak Bizans imparatoru Konstantin'in Çingene seyisi Sofyozlu Bali
Çelebi olduğunu ileri sürmektedir[1]. Bir diğer rivayet ise Hacı İvaz Ağa ya da
halka mal olan adıyla Hacivat ve Trakyada bulunan Samakol köyünden
demirci ustası Karagöz, Orhan Gazi devrinde Bursa'da
yaşamış cami yapımında çalışan iki işçidir. Kendileri çalışmadıkları
gibi diğer işçilerin de çalışmasını engellemektedirler. Orhan Gazi'nin,
"cami vaktinde bitmezse kelleni alırım" dediği cami mimarı, caminin
vaktinde bitmemesine Karagöz ve Hacivat'ın neden olduğunu söyler. Bunun üzerine
bu ikili başları kesilerek idam edilir. Karagöz ve Hacivat'ı çok seven ve
ölümlerine çok üzülen Ahmet Efendi, ölümlerinin ardından kuklalarını yaparak
perde arkasından oynatmaya başlar. Bu sayede Karagöz ve Hacivat tanınır.[2]
Geleneksel kültürümüzün ortaoyunu ve meddah ile birlikte en
önemli köşe taşlarından biri olan gölge oyunumuz KARAGÖZ HACIVAT oyunları
günümüzden yüz yıllarca önce ortaya çıkmış, insanları eğlendirirken
düşündürmüş, zaman zaman toplumsal bilinç oluşmasında öncü bir rol oynamıştır.
Gölge oyunlarının ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı hakkında kesin bilgi
olmamakla birlikte Asya (Java, Endonezya, Çin) kökenli olduğu bilinmektedir.
Gölge oyununun Türk kültüründe ne zaman ortaya çıktığı, Karagöz ve Hacivat
olarak ne zaman biçimlendiği ise bir muamma olma özelliğini korumaktadır. Her
ne kadar bu konuyla ilgili bir takım tezler ortaya atılmış ise de bunların hiç
biri kesin değildir. Zaten bu tezlerin bir bölümü söylenti olmaktan öteye
gidememiştir. En çok bilineni ise Karagöz ile Hacivat’ın Bursa Ulucami’de
inşaat işçisi olarak çalıştıkları ve şakalaşmaları yüzünden inşaatın yavaş
ilerlemesinden dolayı Padişah Sultan Orhan’ın ikisini idam ettirmeleri üzerine
olan söylentidir.. Ancak bilinmesi gerekir ki Ulu Cami Sultan Orhan döneminde
değil Yıldırım Bayezid zamanında yapılmıştır, dolayısıyla bu söylentinin
gerçeklikle bir ilgisi olamaz. [3]
2) KARAGÖZVE HACİVAT’IN TOPLUMUMUZDAKİ YERİ
Gölge oyunumuz Hacivat Karagöz bir zamanlar toplumun en
önemli eğlencesiydi. Eskiden ramazan gecelerinde mutlaka ramazan
eğlencesi yapılır, büyük bir sabırla beklenen iftar topu atıldıktan sonra
iftariyelikler sofraya gelirdi. İftar yemeğini yiyen herkes doğruca Karagöz ve
Hacivat gösterisi seyretmeye giderdi. Önce perde arkasındaki ışık yanar, nâreke
zırıltısı ve tef velvelesi ile göstermelik kalktıktan sonra Hacivat Çelebi
şarkı söyleyerek gelir ve “Ne olur şu dört köşe perdede bana da bir kafadar
olsa ah bana bir eğlence medett amannnnnnnnnnnnnnn amannnnnnnnnnnnnnnn…” diye
Karagözü çağırmaya başlardı. Ve tabii herkes kahkahalar0ı patlatırdı. Muhavere
denilen Karagöz ve Hacıvat’ın atışması bittikten sonra fasıl bölümü başlar, bu
bölümde oyunun akışına göre Zenne , Çelebi , Tuzsuz
Deli Bekir , Beberuhi , Tiryaki , Acem , Laz , Matiz , Zeybek gibi
tipler perdeye gelirler, oyunlarını oynarlar ve sonunda bir çengi ya da köçek
çıkarak seyircileri eğlendirirlerdi. Tabii ki sünnet
düğünü denilince de akla hemen Karagöz Hacivat oyunu gelirdi. Karagöz
Hacivat gösterisi yapılmayan bir sünnet düğünü gelen davetlilerden tam not
alamazdı. Şeyh Küşteri’den beri deriden yapılan ve kök boya kullanılarak
boyanan tasvirler hayali’nin elinde can bulurdu.[4]
Karagöz oyunları tabii ki sadece ramazan eğlencelerinde veya
sünnet düğünlerinde oynatılmazdı, Karagöz sanatımız hayatın her alanıyla
öylesine iç içe geçmişti ki Karagöz’ü günlük hayatın her alanında görmek
mümkündü. Örneğin hemen hemen her evde karagöz hacıvat oynatılırdı, kim mi
oynatırdı; tabii ki anneler, babalar, nineler, dedeler… “Karagöz’üm sütünü
içtin mi, yok içmedim, ama sütünü içersen daha akıllı olursun, daha çabuk
büyürsün karagöz” gibi.[5]
Gelişmesini imparatorluk başkenti Osmanlıda tamamlayan ve
böylece Türk milli zevkiyle şekillenen karagöz oyunu bir yandan Osmanlının
eğlence hayatına farklı görünümler kazandırırken bir yandan da kendi bünyesine
İstanbul hayatından çeşitli unsurları almıştır. Oyunlarda İstanbul’un çeşitli
semt, mahalle, sokak, cadde adları; cami, hamam, köşk, iskele, kule gibi
yapılar çokça anılır. Birtakım gelenek ve görenekler, adetler ve inançlar,
oyunların ortaya konulduğu dönemin Osmanlı hayatı hakkında önemli ipuçları
verecek niteliktedir. Oyunlar, Osmanlı halkının dili, eğitimi, giyim kuşamı,
beslenme kültürü hakkında ayrıntılı bilgilerin yanı sıra Osmanlıdaki sanatsal
etkinlikler, eğlence yerleri ve biçimleri, oyunlar, müzik dünyası, edebiyat ve
sanat atmosferi ile ilgili zengin bir tablo sunar. Bu yönüyle karagöz oyunları
kendi şartları içinde küçük bir Osmanlı ansiklopedisi niteliğindedir
Karagöz ve Hacivat, Türk gelenek göreneklerinde büyük bir
öneme sahiptir. Bu geleneği yaşatmak gerekir. Özellikle çocuklar için bu tür
gösterilerin yapılması, gelenek ve göreneklerimizin yaşatılmaya devam etmesi
açısından önemlidir.
KAYNAKÇA
http://www.kompozisyon.org/2015/07/karagoz-ve-hacivat-ile-ilgili.html
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil
YanıtlaSilKARAGÖZ İLE HACİVAT: KARAGÖZ AŞIK
Genç Karagöz Bursa sokaklarında elinde bir demet ısırgan otuyla hızlı adımlarla yürürken, Hacivat'la karşılaşır. Hacivat sorar:
" Hayrola Karagözüm, bu ne acele? Sanki peşinden köpek kovalıyor. "
Karagöz: " Sus Hacivat! Köpek beni niye kovalasın? O ancak senin gibileri kovalar. "
Hacivat: " Hemen kızma Karagözüm, lafın gelişi öyle dedim. Hızlı hızlı nereye böyle? "
Karagöz: " Hı.. "
Hacivat: " Hızlı hızlı nereye böyle? Yani nereye yetişeceksin? "
Karagöz: " Şey, yavuklumla buluşacağım da. "
Hacivat: " Yavuklun mu? Senin yavuklun mu var? "
Karagöz: " Var tabi, neden olmasın? Ben sevemez miyim yani? "
Hacivat: " Tabi seversin, yavuklun da olur. O elindeki nedir? Isırgan otu mu? "
Karagöz: " He ya ısırgan otu. Yavukluma verecektim "
Hacivat: " Olur mu Karagözüm, hiç insan sevdiğine ısırgan otu verir miymiş? "
Karagöz: " Ee o zaman ne verir?
Hacivat: " Karanfil verir. "
Karagöz: " Kara fil mi? Afrika mı burası? Fil ne arar? "
Hacivat: " Karanfil dedim Karagözüm. Bir tür çiçek. "
Karagöz: " Çilek bulunmaz şimdi, mevsimi değil. "
Hacivat: " Çilek değil, çiçek dedim. Her neyse sen iyisi kırmızı gül götür. "
Karagöz: " Hı.. "
Hacivat: " Kırmızı gül, kırmızı gül. "
Karagöz: " Kırmızı tül mü? Perdelik tüllerden mi? "
Hacivat: " Dur Karagözüm, ne perdesi ne tülü. Kırmızı gül dedim. "
Karagöz: " Kırmızı kül mü? Amma yaptın Hacivat, külün kırmızısı mı olurmuş? "
Hacivat: " Yine yanlış anladın. Peki o zaman senin dilinle konuşalım. Ya nesi olur? "
Karagöz: " Sen de ne cahilsin Hacivat. Külün rengi kül rengi olur. Bilmiyorsan öğren. "
Karagöz'ün yanlış anlamaları karşısında sinirlenen Hacivat ne kadar hırslandığını Karagöz'e fark ettirmemeye çalışır. Kuruyan dili damağında zorlukla döner:
" Tamam Karagözüm, yavukluna ne istersen götür. Isırgan götür, sarımsak götür, soğan götür. "
Hacivat, ister ıspanak götür, ister pırasa götür, diye söylenerek uzaklaşır gider. Hacivat'ın arkasından bakakalan Karagöz çabucak aklını toplar. Kendini daha sağlıklı düşünmeye zorlar:
" Hacivat'ın her dediğini ısırganın yanında yavukluma hediye etsem iyi olacak. Şimdi ben sarımsak, soğan, ıspanak, pırasa nerede bulurum? "
Karagöz aradıklarını komşuların yardımıyla tamamlar. Hepsini bir sepete koyarak yavuklusuna verir. Karagöz'ün yavuklusu genç kız hediyelerden dolayısıyla memnun olur. Bu genç kız Karagöz'ün oğlu Yaşar'ın annesidir.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
YanıtlaSilKARAGÖZ İLE HACİVAT: MANGAL SEFASI
Hacivat: " Karagözüm, sucuk aldım. Gel mangal sefası yapalım. "
Karagöz: " Birer kangal alalım ama benim bahçe küçük, kangala dar gelir. "
Hacivat: " Kangal demedim Karagözüm, mangal dedim. Mangalda sucuk pişirelim. "
Karagöz: " Kangalla çocuk bir arada olmaz. Yaşar'ı kangal ısırır. "
Hacivat: " Canım, ne Yaşar'ı, ne kangalı, sucuk dedim, mangal dedim. "
Karagöz: " He öyle söylesene, sucuğu mandalla tavana asarsın. "
Hacivat: " O neden? Neden sucuğu tavana asıyorsun? "
Karagöz: " Kurusun diye. Kuru sucuğun tadı farklı olur. "
Hacivat: " Tamam Karagözüm, sucuğu kuruttum, mangalı bahçeye oturttum. "
Karagöz: " Ben senin bahçeye gelmem, Hacivat. "
Hacivat: " Gelmezsen gelme. Ben de kendime ziyafet çekerim. "
Uzaklaşıp giden Hacivat'ın arkasından Karagöz söylenir:
" Seni gidi beni bilmez. Kangalı kesmiş, sucuk yapmış, mangalda pişirecekmiş. Bende o sucuğu yiyecek göz var mı? "
SON
KARAGÖZ İLE HACİVAT: TURŞU
Hacivat: " Hanım turşu kurduydu. Turşular bir olmuş. "
Karagöz: " Hanım tarla kurduydu. Kuş mu olmuş? "
Hacivat: " Canım Karagözüm. Ne kurdu, ne kuşu? "
Karagöz: " Kurt Bozkurt, kuş Zümrüdü Anka Kuşu. "
Hacivat: " Hanım turşu kurduydu. Turşular olmuş dedim. "
Karagöz: " Hani masalda Bozkurtlar Zümrüdü Anka Kuşu'nu tepelemiş. "
Hacivat: " Eee. "
Karagöz: " Ben de seni tepelerim. "
Karagöz Hacivat'ın üstüne yürür.
Hacivat: " Dur Karagözüm, ben ne yaptım? "
Karagöz: " Daha ne yapacaksın? Tepeme çık öt bari. "
Hacivat: " Tepene çıkıp öteyim mi? Ne gibi ötmemi istersin Karagözüm? "
Karagöz: " İster horoz gibi öt, ister bülbül gibi öt. "
Hacivat: " Eşek gibi öteyim mi? "
Karagöz: " Eşek ötmez anırır. İstersen anırabilirsin. "
Hacivat: " Ben anıramam ama sen iyi anırırsın, Karagözüm. "
Hacivat tarafından eşek yerine konmak Karagöz'ü çileden çıkarır. Hacivat'ın üstüne hamle yapar. Hacivat geri dönüp kaçmaya başlar. Karagöz Hacivat'ı evinin önüne kadar kovalar. Hacivat evine girer ve kapıyı sürgüler. Kapının önünde bağırıp çağıran Karagöz'e pencereye çıkan Hacivat'ın hanımı söylenir:
" Aaa yeter be! Git kendi evinin önünde bağır. "
Hacivat'ın hanımının sözleri karşısında Karagöz sessizce oradan uzaklaşır. On gün ne Hacivat'ı arar ne de onun evinin önünden geçer. İki ayrılmaz dost sonradan barışırlar.
KARAGÖZ İLE HACİVAT: LEYLEK ETİ
Hacivat: " Karagözüm, ziyafet var. "
Karagöz: " Hı.. "
Hacivat: " Ziyafet var, ziyafet. Al hanımı, Yaşar'ı. Bu akşam bize gelin. Levrek aldım, pişirip yeriz. "
Karagöz: " Bu akşam size gelemeyiz, leylek eti yiyemeyiz. "
Hacivat: " Leylek demedim Karagözüm, levrek dedim. Levrek balığı. "
Karagöz: " Bırak ya Hacivat, ne zamandan beri leylekler balık oldu. "
Hacivat: " Leylekler balık olmaz, tıpkı benim Karagöz olamadığım gibi. "
Karagöz: " Keşke Karagöz olsan, bana benzesen Hacivat. "
Hacivat: " Aman, hayatta isteyeceğim en son şey sana benzemek. Ben bu halimden memnunum. "
Karagöz: " Tamam, bana benzeme. Git Halim'le Memduh'a benze. "
Hacivat: " Sen ne diyorsun Karagözüm? Halim'le Memduh da kim? "
Karagöz: " Sizin mahalleden yeni taşınmışlar. Bizim mahalleye geldiler. "
Hacivat: " Eee sonra? "
Karagöz: " Bizim mahalleyi beğenmediler. Sizin mahalleye geri dönecekler. "
Hacivat: " O neden? "
Karagöz: " Çünkü onları dövdüm. Alaycı konuşmaya devam edersen seni de döverim. "
Hacivat: " Sustum Karagözüm, yeter ki beni dövme. "
Karagöz: " Leylek eti falan da yemem. "
Hacivat: " Yeme Karagözüm, leylek eti yeme.
Yazan: Serdar Yıldırım