BAHÇE TARİHİ VE KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİ
Antik
Çağda Kilikya Bölgesi içerisinde yer alan Bahçe MÖ.1000’lerde Kargamış Hitit
Krallığının sınırları içerisinde olup, bir kale kalıntısı üzerinde kurulmuştur[1].
MÖ. XIV.
yüzyılda Hititlerin egemenliği altında olup, Hitit Federasyonu’ndan Kızwatna
Krallığının toprakları içerisinde idi. Asurlular bir süre bölgeyi egemenlikleri
altına almışlarsa da sonunda Kilikyalılar onlara karşı ayaklanmışlardır. MÖ.
VI. yüzyılın ortalarında Kilikya Bölgesi ile birlikte Perslerin eline geçmiş
ancak, MÖ.333 yılında Büyük İskender’in Pers İmparatoru Darius’u yenmesinden
sonra yöre Makedonyalıların egemenliğine geçmiştir. Büyük İskender
İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra Çukurova ile birlikte Bahçe yöresi de
Seleukosların payına düşmüştür. Ardından Romalıların egemenliğine girmiştir[2].
İmparator
Hadrianus MS.120-135 yıllarında Çukurova
bölgesine önem vermiş ve burasını önemli bir ticaret merkezi haline
getirmiştir. MS.395’de Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Adana ile birlikte,
Doğu Roma’nın (Bizans)yönetimine girmiştir. Bizans hakimiyeti VII. yüzyıl
ortalarına kadar devam etmiştir. Abbasilerle , Araplar bu bölgeye akınlar
düzenlemişler ve kısa bir süre sonra 965 yılında Bizanslılar yöreye yeniden
egemen olmuşlardır.[3]
Malazgirt
Savaşı’ndan (1071) sonra Türkmen boylarından bazıları yöreye yerleşmişler,
Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra 1335’te Ramazanoğulları
Beyliğinin eline geçmiştir. 1336 yılında Memlüklüler bölgeyi hâkimiyetleri
altına almışlardır. 1378 yılında Ramazanoğulları Beyliği döneminde bölgede
ziraat ve hayvancılık yeniden gelişmiş, kent ve yollar imar edilmiştir. Yavuz
Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında Osmanlı topraklarına katılmıştır[4].
Kanuni
Sultan Süleyman’dan sonra yörede huzursuzluklar ve yönetimde boşluklar
yaşanmış, bu durum XVIII. yüzyıldan sonra daha da kötüye gitmiştir. Yöredeki
aşiretler köylere baskınlar düzenleyerek köyleri yağmalamışlardır. Bunun
üzerine halk köylerini ve tarlalarını bırakarak dağ yamaçlarına çekilmiştir. I.
Dünya Savaşı sırasında bu karmaşa kendisini daha çok hissettirmiştir. Bunun
üzerine 1866 yılında Fırka-i Islahiye bölgede düzenlemeler yapmış ve Bahçe’yi
Halep vilayetinin Maraş sancağına bağlı bir kaza yapılmıştır. Ardından da
1878’de Adana Vilayetinin Cebel-i Bereket (Osmaniye) Sancağına bağlanmıştır[5].
1.Dünya
Savaşı’ndan sonraki yıllarda Çukurova yöresini Fransızlar işgal etmiştir. Bu
arada Bahçe bir süre için boşaltılmıştır. Çukurova’da başlayan direniş
hareketleri sonucunda bölgede çete harbi başlamış, 1921’de Kuvayı Milliye’nin
direnişi karşısında Fransızlar zor durumda kalmışlar, bunun sonucu olarak da 20
Ekim 1921’de Yeni Türkiye Cumhuriyeti ile yapılan Ankara Antlaşması ile bölgeyi
terk etmişlerdir[6].
Önceden Bulanık olarak bilinen ilçe
Cumhuriyetin ilanından sonra, Çukurova yöresi ve Bahçe yeniden imar edilmiş,
1933’te belediye teşkilatı kurulmuş, ve Adana’ya bağlı ilçe konumuna
getirilmiştir. Osmaniye’nin 1996’da il olması üzerine de Adana’dan alınarak
Osmaniye’ye bağlanmıştır.[7]
BAHÇE KALESİ
Bahçe ilçesindeki tepelik alanda yer alır. Yapı malzemesi ve işçiliğine göre iki
dönem görülmektedir. Roma ve Ortaçağ dönemlerinde kullanılmıştır. Şimdiki yol
gibi eski yolu da kontrol eder konumdadır. Kurtlar kalesi üzerinden Harun Reşit
kalesi ile bağlantısı vardır. Yüksek bir alanda diğer illere ve ilçelere geçiş
noktasında bulunduğundan gözcülük yapılmıştır.[8]
AĞCABEY
CAMİ
Bahçe ilçe merkezi Atatürk meydanında bulunan
caminin kitabesine göre Ağcabey isimli kişi tarafından 1809’da yapılmıştır.
Diğer taraftan bugün yarı ahşap olan caminin kargir kısımlarının
Dulkadiroğullarından Alaü’d Devle zamanında (1489-1490) yapılmış olduğu ileri
sürülmektedir. Gerçekten de bugünkü caminin gösterişli minaresi, eserin, daha
eski bir tarihe ait olduğunu göstermektedir. Bahçe ilçesi dışında ve istasyon
yakınında bir mezarlık içindeki iki türbeden biri Ağcabey’e diğeri ise ailesine aittir. Türbelerin her
ikisi de kare planda etrafı açık ve üzeri kubbelidir[9]
AĞCABEY
KÜMBETİ
Osmaniye ili Bahçe ilçesinde bulunan Ağcabey
Camisi’ni yaptıran Türkmen ağalarından Ağcabey’in mezarı ilçe dışında, İstasyon
yolundaki mezarlıkta bulunmaktadır. Kümbet şeklindeki sekizgen gövdeli kesme
taştan olan bu türbenin üzeri konik bir çatı ile örtülmüştür. Yan yana iki
mezar kesme taştan örülmüş ve sanduka biçimindedir. Kitabesinde Ağabey’in oğlu
Mehmet Ağa’ya ait olduğu belirlenmiştir. Kenarlar sağlamdır. Düzgün kesme
taştan yapılan kümbetin taş araları horasan harcı ve moloz taşla doldurulmuştur[10].
Osmaniye ili Bahçe ilçesindeki Mehmet
Ağa’ya ait olan bu türbe, Mehmet Bey’in annesi tarafından 1856 yılında
yaptırılmıştır. Mehmet Ağa Ağcabey’in oğludur. İstasyon yolundaki mezarlıkta,
babasının kümbeti yanında olan bu türbe kesme taştan kare planlı olup, etrafı
açıktır. Üzerini örten kubbe dört ayak oturtulmuştur. Türbenin mimarı Ali oğlu
Kamber’dir.[11]
ŞİVE
NEDİR?
Şive konuşma tarzıdır. Şive aksan olarak da
adlandırılabilir. Bir dilin bölgesel söyleniş tarzıdır. (Bir ana dilin içinden
çıkmış, tarihte ondan ayrılmış kollarına da bir kısım dilbilimci şive
demektedir. Kıpçak şivesi gibi.)[12]
Hasan Eren ağız kavramını şöyle
tanımlamaktadır: Bir dilin sınırları içinde bölgelere göre değişen söyleyiş
özelliği (Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Ankara 1999).[13]
Bir başka deyişle şive; Bir dil veya lehçenin
daha az konuşma farkları gösteren ve bölgeden bölgeye veya şehirden şehire
değişebilen küçük kollarına denir. anlaşılacağı üzere Ağız tüm bir ülkenin
içinde meydana gelen söyleyiş farkı iken; Şivede ise, sadece bir bölge (Anadolu
bölgesi yada herhangi bir şehir) içerisinde değişen söyleyiş farklılıklarıdır[14].
BAHÇE
ŞİVE ÖZELLİKLERİNE ÖRNEKLER
Abbavv:Aşırıya kaçan durunlarda ‘hayret
ünlemi’ olarak kullanılır.
|
Irbık:İbrik.
|
Acar:Yeni anlamında kullanılır.
|
Işımdan:Şafak sökmeden.
|
Adı batasıca:Domuz demektir.
|
Irzıgırık:Soyu belirsiz.
|
Alkış verme:Dua etme anlamında kullanılır.
|
Keçik:Yazmanın kahkül görünecek şekilde
bağlanması.
|
Anarıya gitmek:Daha çok taşıtların geri
geri gitmesi demektir.
|
Keskenmek:Vurmak için harekete geçmek.
|
Ayampur:Aşırı nemli hava(inciri
olğunlaştıran hava olarak bilinir.)
|
Küncü:Susam.
|
Bıçkı:Testere
|
Künde:Her gün
|
Bibi:Hala (Babanın kız kardeşi)
|
Laylon:Römork
|
Bider:Bitki tohumlarına verilen addır.
|
Malamat Olmak:Rezil olmak
|
Bayaktan:Az önce anlamında kullanılır.
|
Meh:Al anlamında kullanılır.
|
Buncaaz:Bu kadar, bu kadarcık anlamında
kullanılır.
|
Mintan:Gömlek.
|
Cangama:Çekişmek,tartışmak,gürültü yapmak,
etrafı rahatsız etmek,laf kalabalığı anlamındadır.
|
Muşamba:Naylon.
|
Cardın:Farenin büyüğüne verilen addır.
|
Mucuk:Küçük sinek.
|
Celfin:Tavukların civcivlikten çıkıp
ergenlik çağı.
|
Okuntu:Davetiye.
|
Ceyran:Elektrik anlamındadır.
|
Omanı pıttırmak:Belini ağrıtmak.
|
Çebiç:Oğlağın büyüğüne denir.
|
Öteberi:İhtiyaç malzemeleri.
|
Çepel:Kirli bulaşık Örn: Çepelli tabakları
yıka.
|
Ötean:Geçenlerde, geçen gün.
|
Çimmek:Banyo yapmak.
|
Paçanı ayırmak:Bacaklarını ayırmak.
|
Çul:Keçi kılından dokunan yaygı olarak
kullanılan dokuma.
|
Peşgir:Havlu
|
Dayramak:Aşırı gerilmek özellikle kumaş ,
kıyafet türlerinde yırtılma, sökülme
anlamında kullanılır.
|
Pusmak:Eğilmek,saklanmak.
|
Depik:Tekme atmak.
|
Püssük,Püsü:Kedi.
|
Dıkılmak:Birden herhangi bir odaya, bir
yere girmek.
|
Savan:Günlük kullanım dokunmuş kilim.
|
Devlikisüün:Ertesi gün.
|
Seklem:Eksik , tam dolu olmayan.
|
Dombalak:Takla atmak.
|
Sille:Tokat atmak.
|
Dulda:Rüzgar eserken rüzgarın etki etmediği
, ulaşamadığı yer.
|
Soğukluk:Semiz otu.
|
Eletmek:İletme,ulaştırmak.
|
Sokum:Lokma.
|
Ede:Erkek kardeş ya da erkeklerin birbirine
hitabı.
|
Şire:Tatlı, şekerli.
|
Ellengeç:Yengeç
|
Taman:Söylemiştim ya anlamında
kullanılır.(Aslında net bir açıklaması yoktur.)
|
Enik:Hayvan yavrusu
|
Teleme:Keçinin çiğ sütüne incir sütüyle
mayalanan yiyecek.
|
Essah mı?: Sahi mi?, Gerçekten mi?
|
Tirşik:Yabani pancar otundan mayalanarak
yapılan soğuk çorba.
|
Fıldırtmak: Düzensiz bir şekilde atmak.
|
Tumdurmak:Bir kişiyi suya batırmak.
|
Firik:Olgunlaşmamış.
|
Tusba:Kaplumbağa.
|
Gabirlik:Mezarlık.
|
Toğğa:Sıcak ve soğuk olarak içilen yoğurt
ve dövme ile yapılan çorba.
|
Garanmak:Kızarak suçlayıcı sözler söylemek.
|
Urup:Çeyrek altın.
|
Garsambaç:Kar ve pekmez karışımı yiyecek.
|
Ulama:Kullanılmayan kıyafetlerin,kumaşların
kesilip birleştirip dikilerek oluşturulan yazın serin havalarda insanların
üzerine örttüğü battaniye.
|
Gıran dıkıla:Kıran gele, kökü kurusun
anlamında kullanılır.
|
Ütmek:Yenmek.
|
Gızılbacak: Yemek yapılan bir ot türü.
|
Vıykırmak:Bağırmak.
|
Göbelek:Mantar.
|
Yaalık:Yazma,eşarp.
|
Götün götün gitmek: Geri geri gitmek.
|
Yalpalanmak:Sendelemek.
|
Gulunç:İki omuz arası ,sırt
|
Yüklük:Yatak konulan tahtaların gelişigüzel
birleştirilmesi.
|
Hasta yoklamak:Hasta ziyaret etmek.
|
Zomzalak:Çok yavaş çiselemekten daha yavaş
yağış türü.
|
Hıta:Acur.
|
Zorsunmak:Üşenmek.
|
Helke:Satır, su kabı.
|
Zumzuk:Yumruk.
|
Horanta:Ev halkı.
|
|
Horuzlanmak:Diklenmek.
|
|
Hörtük:İşe yaramaz insan.
|
|
Hüs:sus.
|
SONUÇ
Şivenin; bir dilin bölgesel söyleyiş tarzı olduğunu üst
sayfalarda belirtmiştik. Şiveden önce dilin öneminden de biraz bahsetmekte
fayda vardır.
Dil, gelişmiş bir iletişim aracıdır.
Dil, seslerden oluşmuş bir anlaşma sistemidir.
Tam anlamıyla anlatma ve anlaşma; seslerden örülü
kurallar bütünü olan “dil” ile sağlanır.
Dil, düşünce ve zekânın bir göstergesidir.
Dil, canlı bir varlıktır.
Dil, sosyal bir varlıktır.
Dil, bir ortaklıktır.
Dilin toplumdaki
önemi ve yerini de belirtirsek;
Dil birliği, milleti oluşturan özelliklerin başında
gelir.
Bir milletin dili; onun tarihi, dini ve kültürüyle iç
içedir.
Millet için gerekli olan her şey, dilde saklanır.
Dil; milletin manevî ve kültür değerlerini, millet
olabilme özelliklerini bünyesinde sımsıkı muhafaza eder.
Dil, milletin birlik ve bütünlüğünü sağlayan en güçlü
bağdır.
Şiveye geri dönecek
olursak Osmaniye ve diğer illerde bu söyleyiş tarzlarıyla elbette
karşılaşabilirsiniz. Ağız ve şiveler
dilimizin ne kadar renkli olduğunun bir göstergesidir. Ulusal birliğimize ve
bütünlüğümüze faydası vardır.
Elbette her
yörenin kendine has bir tarzı var ve birkaç kelimeyi yalnızca tek bir bölgeye
aitmiş gibi lanse etmek doğru değil. Fakat bazı kelimeler var ki bir bölgede ya
daha yoğun olarak kullanılır ya da onları gerçekten "oralı"lar
dışındakiler pek bilmez.
Yukarıda
bahsettiğimiz Sözcüklerin bir kısmı şu anda kullanılmayan; ancak Öz Türkçe olan
sözcükler, bir kısmı ses düşmesi veya ses türemesi şeklinde yöresel ağız olarak
yerleşmiş, bir kısmı ise sert sessiz olan “k” harfinin “g” olarak
söylenmesinden ve nazal “n” harfinin kullanımından kaynaklanmaktadır. Anlamları
%100 karşılamayabilir. Amaç kelimelerin anlamından çok kelimenin doğal halini
yansıtmaktır.
KAYNAKÇA
Kaynak kişiler:
Ömer AKKUŞ,
1932-Bahçe ilçesi Karderesi köyü, İlkokul mezunu, doğduğundan beri Bahçe
ilçesinde yaşamakta, Görüşme Tarihi: 30.12.2015
[1] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[2] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[3] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[4] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[5] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[6] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[7] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[8]www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[9] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[10] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[11] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[12] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[13] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
[14] www.bahce.bel.tr/sehir-d-70-turizm-ve-tarihi-yerler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder