6 Ocak 2016 Çarşamba

GÜNÜMÜZ GENÇLİĞİNDE YAŞANAN DİNİ VE AHLAKİ YOZLAŞMA HARUN DÜZ TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ 2-B



1)DİNDE YOZLAŞMA NEDİR?                                                            
       Dinin yozlaştırılması demek, asli unsurlar yerine, insanların kendi akıllarının ürünü olan, İslam'ın özüyle bağdaşmayan davranışlar içine girmeleri demektir. Özellikle dinin hoşgörü, sevgi, şefkat ve merhamet gibi değerlerinin anlaşılamaması durumunda yozlaşmalar başlar. Dinin özünü anlamak ve yaşamak yozlaşmaya karşı alabileceğimiz en öneli önlemdir.[1]
2)DİNDE VE AHLAKTA YAŞANAN YOZLAŞMA                                      
       Son yıllarda ülkemizde ahlâkî ve millî değerler alanında bir yozlaşma ve savrulmanın yaşandığına şahit oluyoruz. Ahlâkî değerlerde meydana gelen bu yozlaşma, her şeyi mubah sayan bir zihniyetin oluşumuna ortam hazırlıyor. Kitle iletişim araçlarından ve çevremizde olup-bitenlerden öğrendiğimiz kadarıyla, ülkemizde gün geçtikçe suç işleme oranlarının arttığını görüyoruz. Özellikle kapkaççılık, cinsel tâciz, adam öldürme, cinayet, yaralama, hortumculuk, ailelerde parçalanma, adam kaçırma, toplumun sağlığını bozma girişimleri, trafikte kural ihlâlleri yaparak kazalara sebep olma, rüşvet verip-alma, uyuşturucu madde kullanma, haksız kazanç vb. gibi suç türlerinde önemli artışlar söz konusudur. Suçlular çalıp-çırpmakla kalmıyor, yaralama ve öldürme gibi masum ve suçsuz insanların canına kasteden davranışlar sergiliyorlar. Elbette bu içtimâî suçların sebepleri araştırılmalıdır. Eğitimsizlik midir, işsizlik midir, gelir dağılımındaki adaletsizlik midir? Aile hayatındaki çözülme midir? Ahlâk eğitiminin yetersizliği midir? Televole ve magazin programlarının tesiri midir? Her neyse sosyal çözülmeyi hızlandıran sebepler, mutlaka giderilmeli, meselenin çözüm yolları aranmalıdır.[2]
         Sosyal bilimcilerin yaptığı ilmî araştırmalara göre, dinin/dindarlığın suç üzerinde azaltıcı tesirinin olduğu bir gerçektir. Bu tespit, her din için geçerlidir.[3] Çünkü her dinde, adâlet, merhamet, şefkat, sevgi, hak-hukuk, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, canlıların masumiyeti, her can taşıyan varlığın korunması, insana verilen değer, paylaşma gibi erdemler dindarlık derecesine göre ferdin iç dünyasında şekillenir, gündelik hayat da buna göre mânâlandırılır. Hele hele, İslâm’da ferdin dindarlığı, hayatın bütün alanlarına yansıyacak boyuttadır. Bu da İslâm’ın kapsamlı bir şekilde hayatı anlamlandırma projeksiyonundan kaynaklanır.
Meselâ, fuhuş, zina, yetim malı yemek haramdır hükmü; “...zinaya yaklaşmayın”, “yetim malına yaklaşmayın”[4]2 şeklinde ifade buyrulmuştur. Ayrıca içki, kumar gibi fert ve toplumun akıl, ruh ve beden sağlığını bozmada birer araç olan davranışlardan caydırmak için önce, ‘bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz’, ‘bunlar size Allah’ı unutturur da aranıza düşmanlık ve kin salar’ şeklinde işin ceza boyutundan önce ahlâkî boyutuna dikkat çekilir.[5]
       
         Günümüzde çocukların, ruh sağlıkları yerinde ve insanî vasıflara sahip olarak yetişmeleri için daha fazla çaba sarf edilmektedir. Artık çocuğun dünyasına girilmiş, onun ruhunun gerçek zenginliği anlaşılmaya başlanmıştır. Bugün çocuğun geçirdiği gelişim evreleri bilinmekte ve eğitim bu evrelerin özelliğine göre düzenlenmektedir. Eğitim yöntemleri, araç, gereç ve malzemeleri de yeniden ele alınmakta, değiştirilmekte ve geliştirilmektedir. Çocuk sanki yeniden keşfedilmektedir. Din olgusunun, iman, ibadet ve ahlâk esaslarına ait malzemesi belli gelişim basamağında işlendiğinde, çocuklar için daha etkili olur.
Çocuklar, temiz ve beyaz bir levhayı andıran ruhlarına güzel şeylerin, iyi ahlakın ve dini hakikatlerin telkinine muhtaçtır. Onların kötülüklerden uzak, iyiliklere meyilli yetiştirilmeleri, bu dini terbiyeyi daha küçük yaştan itibaren ruhlarına sindirmekle mümkündür. Adalet, doğruluk, cömertlik, sözünde durmak, alçak gönüllülük, sabır, şükür, edep… gibi güzel davranışlar çocuğa sevdirilmeli; zulüm, yalan söylemek, alay etmek, kibir, iftira, çekememezlik… gibi kötü davranışlardan uzak tutulmalıdır. Bediüzzaman'a göre, çocuğun anne ve babasına hürmeti, sevgisi de kuvvetli bir iman dersi almasına bağlıdır.[6]
        Aile toplumun bir çekirdeği ise, ilk önce temiz toplumun tohumları ailede atılacak demektir. Anne ve babaların bu noktada çok dikkatli olmaları gerekir. Uyarı, uygulama ve anlatımda doğru örneklerle başlar. Sözgelimi, eğer çocuğumuzun namaz kılmasını istiyorsak, önce biz büyükler kılmalı; eğer çocuğumuzun yalan söylemesini istemiyorsak, öncelikle biz büyükler yalan söylememelidir. Eğer biz, çocuklarımızın sigara, içki, kumar ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardan uzak durmalarını istiyorsak, öncelikle bu kötü alışkanlıklardan biz yetişkinlerin uzak durması gerekir. Gençlerin şahsiyet ve karakterlerinin şekillendiği çok önemli hayat duraklarından biri de okuldur. Eğitimciler, genellikle 14–24 yaş gruplarını şuurlu öğrenme çağı olarak kabul ederler. Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizin akıl, ruh ve beden açısından sağlıklı yetişmelerine, dolaylı olarak da temiz toplumun oluşumuna katkıda bulunmak adına eğitim kurumlarında da din ve ahlâk eğitimine ciddi mânâda önem verilmelidir. Ailede verilen din ve ahlâk eğitiminin, çocukların gelecekteki dinî hayatlarını şekillendirdiği ilmî bir hakikattir. Evde okunan Kur’ân, İlâhi, mevlit, besmele, hamd ile, yemekten sonra yapılan bir dua, görerek ve yaşanılarak kazanıldığı için çocukların zihin ve gönül dünyalarına tesir etmekle kalmaz, geleceklerini de şekillendirir.[7]
      Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumdan en çok etkilenen, toplumun temel çekirdeğini oluşturan aile kurumu olmuştur. Çünkü toplumdaki ahlaki çöküntü ve dejenerasyonun neticesinde ailedeki çözülme ve parçalanma, özellikle son yıllarda daha çok artmıştır. Türkiye’de son yıllarda boşanmaların Müslümanlar arasında da artmasının nedeni son yıllarda uygulanan politikalar neticesinde meydana gelen ahlaki çöküntü ve yozlaşmadır. Bu ise, kızıyla erkeğiyle, çok çocukları ve gençleri etkilemektedir.    [8]
       Toplumun geleceği olan gençlerin pimi çekilmiş bomba haline gelmelerinin nedeni de budur. Gezi Parkı olaylarına, ODTÜ olaylarına, bu gözle bakıldığında, ahlaki çöküntünün aile, özellikle de gençler üzerindeki etkileri daha kolay anlaşılacaktır.[9]                

       Televizyonlardaki müstehcen yayınlar, gazetelerin magazin sayfaları, TV dizilerindeki aile profilleri, kimi ailelerde ensest ilişkilerini tahrik etmekte, bu ise Türkiye’deki aile yapısını dinamitlemektedir. Türkiye bu konuda, Avrupa ülkeleri ile yarışmakta, hatta onları geride bırakacak tarzda tefessüh etmiştir.[10]                                                                                    
       Gayet güzel, şirin ve ilahi bir nimet olan gençlik, aynı zamanda nefsâni arzuların en heyecanlı zamanıdır. Duyguların en kuvvetli ve ateşli olduğu bir dönemdir. Bediüzzaman'a göre, gençlik damarı akıldan ziyade hisleri dinler. His ve heves ise kördür, akıbeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder; bir dakikalık intikam zevki için bir adamı katleder. Bir dakikalık gayri meşru hazza karşılık seksen bin saat hapis elemi çeker. Bir saatlik bir sefahat keyfi ile, bir namus meselesinde, binler gün hem hapsin hem de düşmanın endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur. Bunlar gibi, biçare gençlerin çok vartaları var ki, en tatlı hayatı, en acı ve acınacak bir hayata çeviriyorlar. Allah'ı tanıyan ve ahirete inanan bir genç ise, kendisine verilen gençlik nimetinin Allah'ın hediyesi ve ihsanı olduğunu düşünür, onun emaneten verildiğine inanır. Emaneti, sahibinin emri ve rızası yönünde kullanmakla bu güzel nimetin ebedi bir surette ahirette tekrar verileceğine inanır. Gençliğin iman, iffet ve taatte kullanılmaması sadece Allah'a karşı değil, kişinin kendine, ailesine ve milletine karşı hesapsız zarar ve ziyanlara yol açmaktadır. İşte bakınız hastaneler, gençliğini kötüye kullanan insanların feryatlarıyla inlemektedir. Hapishaneler gençlik taşkınlığı ile meşru olmayan hayatın tokatlarını yiyen bedbaht gençlerle doludur. Sefahat köşeleri manevi gıdasızlık nedeniyle sıkıntılarını içki ve eğlenceyle kapatmaya çalışan insanların uğrak yerleridir.[11]
Kula (1987) tarafından ergenlik dönemiyle ilgili yapılan “Ergenlerde
Kimlik Bunalımı ve Din Eğitiminin Etkisi”                                                            
Koştaş (1995)’ın “Üniversite Öğrencilerinde Dine Bakış”                                                 
Karaton (1996) tarafından yapılmıştır. “Üniversiteli Kız Öğrencilerde Cinsel Ahlâk ile Dinî İnanç          ve Tutumların İlişkisi”                                                                                      
Arslantürk (1998)’ün, “Kutsalın Dönüşü, Yeni Toplum Arayışları”                                  
Aksu (2000)’nun “Gençlik Döneminde Görülen Zararlı Madde Alışkanlıkları ve Din Eğitimi”
      Yukarıda verilen araştırmalar gençler üzerinde anket uygulanarak  yapılmıştır. Bunların ortak sonucu ise dinin gençler üzerinde olumlu etkisi ve kötü alışkanlıkların, tutumlarının engelleyicisi olduğu saptanmıştır.[12]
3) SONUÇ
Sonuç olarak; ailede başlatacağımız ferdî telkin temelli ahlâk eğitimi, ilerleyen yıllarda, özellikle okul hayatında, şekillendirici bir boyut kazanmalıdır. Meselâ, yalan söylememek, kopya türü bile olsa hırsızlık yapmamak, millet malını korumak, insan haklarını her şeyin üstünde tutmak, farklı görüş ve düşüncelere tahammül göstermek, dâima adalet ve hakkaniyet ilkelerini gözetmek, haram ve helâl sınırlarını korumak, büyüklere saygı, küçüklere şefkat ve merhamet göstermek, doğruluğu temel ilke edinmek vb. ferdin bütün hayatı boyunca taşıyacağı evrensel ahlâk kâideleri okul çağında kazandırılmalıdır.[13]                          
      
Bu güzel ahlâkî değerlerle donanan gençler, istikbalde sorumluluk üstlendikleri zaman temiz bir toplumun hayatiyet bulmasına büyük katkı sağlayacaklardır.Allah’a ve âhiret gününe inanan, her bakımdan yaşantısını örnek kabul ettiğimiz Hz. Peygamber’in hayat tarzını tanıyan bir kimse; iyiliklerin ve güzelliklerin taşıyıcısı, kötülüklerin ve çirkinliklerin engelleyicisi olur. Eğitim sistemimizi baştan aşağı toplum ahlâkına katkı yapacak şekilde yenilemek suretiyle içtimâî ahlâk krizini aşabiliriz. Sağlıklı din eğitimi alan nesiller, temiz toplum hayatının öncü ve aktör konumunda bulunan model oluşturucu şahsiyetleridir.[14]
      Gençleri bu tür ahlaki çöküntüden kurtarmanın yolu aileyi muhkem hale getirmektir. Bu da, ancak ailenin İslami temeller üzerine kurulmasıyla gerçekleşebilir. Çünkü anne ve baba en iyi eğitici ve örnek, aile ise en etkili okuldur. Çocuklarımızı ailemizde, İslami ahlak ve terbiye üzerine yetiştir(e)mediğimiz takdirde, gelecekteki yaşantıları bugün şikâyetçi olduğumuz gençlerin yaşantılarından farklı olmayacaktır. Allah’tan korkan bir gencin, Allah’ın haram kıldığı bir şeyi yapması asla mümkün olmaz. O halde çocuklarımıza vereceğimiz ilk şey, ekonomik anlamda rahat yaşayacağı bir hayat ya da truva atı gibi koşturarak makam ve mevki sahibi olsun diye okuldan dershaneye, dershaneden okula göndermek olmamalıdır. Önceliğimiz evlerimizi birer Dar’ul-Erkam gibi bir eğitim yuvasına dönüştürmek olmalıdır. Ama önce ebeveynler olarak anne ve babalar buna hazır olmalıdırlar.[15]                        
   
 "Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdetâ gayr-ı müslim birisinin İslâmiyet'i kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi belâ olur. Âhirette de onlara şefaatçi değil, belki dâvâcı olur: 'Neden imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?[16]
KAYNAKÇA
http://www.sorutest.net/ ERİŞİM TARİHİ: 02.01.2016    
http://www.koprudergisi.com/ ERİŞİM TARİHİ: 02.01.2016       
http://www.yeniumit.com.tr/ ERİŞİM TARİHİ: 02.01.2016                                            
http://www.medeniyetvakfi.org/ ERİŞİM TARİHİ: 02.01.2016                           
http://www.ifdergisi.sakarya.edu.tr/ ERİŞİM TARİHİ: 02.01.2016                                 
NURSİ, Said, Emirdağ Lahikası, İstanbul: RNK Neşriyat,2014    
AKSU, A.B. (2000). Gençlik Döneminde Görülen Zararlı Madde Alışkanlıkları ve Din Eğitimi, Tartışmalı İlmi Toplantı. İ. Kurt, S.A. Tüz (Ed.), İstanbul: Ensar.   
ARSLANTÜRK, Z. (1998). Kutsalın Dönüşü - Yeni Toplum Arayışları, İstanbul: Ayışığı
KARATON, L.Y. (1996). Üniversiteli Kız Öğrencilerde Cinsel Ahlâk ile Dinî İnanç ve Tutumların İlişkisi. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Uludağ Üniversitesi/SBE, Bursa
KOŞTAŞ, M. (1995). Üniversite Öğrencilerinde Dine Bakış. Ankara: TDV         
KULA, M.N. (1987). Ergenlerde Kimlik Bunalımı ve Din Eğitiminin Etkisi. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Uludağ Üniversitesi/SBE, Bursa.        
           

















[3] M. Halife, “İslâm’da Suç Eğilimine Karşı Koruyucu Bir Mekanizma Olarak Dindarlık”, (çev. M. Kayani), İslâmî Sosyal Bilimler Dergisi, 1994, s.2, ss. 12.
[4] İsra 17/32, 34.
[5]  Maide 5/90-91.
[16] Said Nursi, Emirdağ Lahikası,İstanbul:RNK Neşriyat,2014,I,s 40.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder